On bin yıl öncesine dayanan bir tarihi var İstanbul’un. Yenikapı’daki batık gemilerden anladığımız bu. Hatta, iki kıta arasında bir engel teşkil eden Boğaziçi, Afrika ve Asya’dan göçüp Avrupa’ya yerleşmeye çalışan insan topluluklarının bir geçiş üssü gibiymiş. Kediler bile Anadolu’yu, dolayısıyla bu bölgeyi kullanmışlar Avrupa’ya geçmek için. İstanbul, tarihin bir gerçeğidir ve sıradan bir şehir ve toprak parçası asla değildir.
İstanbul’a karşı hislerim onu tanımamla başladı. Yani burada yaşamaya başlamamla. Doğuştan İstanbulluyum ve kimliğinde, nüfusa kayıtlı il olarak İstanbul yazan bir avuç insanlardan birisiyim. Burayı tamamen tanıyacak kadar ömrüm geçmedi bu şehirde, ama ona karşı his beslemek için yeterince yaşadım. İstanbul’u seviyorum. Trafiğinde saatlerce kalmama, sıcağında kavrulmama, keşmekeşinden nefret etmeme, nemine karşı kötü hisler beslememe rağmen… İstanbul, hayatına girdiği insanların birçok şeyi oluyor. Benim de öyle.
Hislerimi dizginleyemediğim şehrim hakkında bir şeyler yazmak ihtiyacı hissetmem, internete girmeye başladığım zamanlara denk gelir. Boş bir şehir değil demiştim burası için, bu sebeple İstanbul hakkında bir şeyler söyleme hakkını kendimde buluyorum zira bu şehrin, ömrüm yeterse, kıdemli bir sakini olacağım. Bunu hissediyorum ve bu nedenden dolayı Boğaz Havası’nı açma ihtiyacı hissettim.
Boğaz Havası, İstanbul’la alakalı bir şeyler karalayacağım, İstanbul’a dair bir şeyler söyleyeceğim, İstanbul’dan edindiğim tecrübelerimin yansıması bir websitesi olacak. Birçok açıdan, hem kendi çerçevemden insanlara İstanbul’u tanıtacağım hem de onlara bir nebze de olsa İstanbul’un farklı yüzlerini göstermeye çalışacağım bir ortam olacak burası. Heyecanlıyım. Yaklaşık 3 senelik bir fikir sancısının, unutulmuş bir heyecanının, Anka Kuşu misali yükseldiği bir yer olacak burası benim için. Beş sene sonra buralara baktığımda katettiğim mesafeyi görüp şaşırabilirim belki de. Umarım burası, gelecek nesiller için bir bilgi kaynağı ve tarihi bir vesika olur.
Takipte kalın 🙂