Boğaz’ın Vapurları

İstanbul Boğazı’nın en güzel zamanları bence Eylül, Ekim ve Nisan, Mayıs aylarının günbatımları zamanlarıdır. Hafif hafif esen boğaz havası, martıların çığlıkları, gün batımının yakmayan ışığı, turuncu gökyüzü, eşsiz İstanbul silueti ve sayamayacağım onca şey. Hele ki Şehir Hatları vapurunun üst katında, kolunuz korkuluklara dayanmış, rüzgarı içinize çeke çeke kıta değiştiriyorsanız.

İstanbul’da yaşayıp da bir kere bile şu şehir hatları vapurları ve motorlara binmemiş insanlar var. Hayat meşgalesi tabii ki, hiçbir şey diyemeyiz. Fakat, İstanbul’a tüm Türkiye’yi yığmanın kötü sonuçları bunlar. İnsanlar, yaşadıkları şehirde birer otel müşterisi gibi yaşıyorlar. İşe git, çalış, eve gel, dinlen, yat. Bu şekilde devam eden hayat serüveni kundakta başlayıp mezarda bitiyor. İnsanların, yaşamak için harcadıkları mesaileri onları birer sistemli köle haline getiriyor. Çalışmak için yaşayan insanlar zamanlarını heba edip gidiyor.

Halbuki, her insanın günlük çalışma limitleri belli olsa, fazlası ekstra ücrete tabi olsa, insanlar günde 10-12 saat değil de 8 saat çalışsa ve hafta sonları tatil olsa, her insan yaşamanın tadına varsa ve yaşadıkları şehrin güzelliklerini duysalar… Benimki de bir hayal işte. Sistemin acımasız çarkları arasında kalmış birer parçalarız sadece. Yaşamıyoruz, dönüp duruyoruz. Eskiyince yerimize yenisini koyuyorlar, yine devam ediyoruz. Günümüz sadece bu sisteme bir çark olmakla geçiyor.

Eskiden, Şehir Hatları vapurlarında kademe usulü varmış. Üç farklı bilet yani. En ucuzundan alan geminin alt kısmında seyahat ediyormuş. Biraz daha para verenler orta kısma girebilirlermiş. Parasını bastırıp da en pahalısından alan da üst kata çıkma şerefine nail oluyormuş. Zamanın şartları gereği olarak yapılmış bu uygulamayı bugünün kafasına göre yorumlayamayız elbette. Fakat, bugün vapurların her yeri aynı ücret. Ama zaman değişiyor ve birçok insan artık farklı yolları tercih ediyor. Gününden 10 dakika tasarruf etmek için belki de Metrobüsü ve Marmaray’ı kullanıyor insanlar. Bu seçeneklere sahip olamayanlar da vapur ve motorlara yöneliyorlar. Halbuki, özellikle bahar aylarında, hatta yazın bile, üst katları birer ferahlama yeri olan bu toplu taşıma araçları günde 15-20 dakika da olsa insana rahatlık veriyor. Püfür püfür bir hava, boğazın sesi, denizin rengi…

Velhasıl, şehirlerin sembolleri vardır. İstanbul’un sembollerinden birisi de vapurlarıdır. Bunu unutmayalım ve vapurlarımıza sahip çıkalım.

 

Daha Fazlası: Şener Dağaşan

İstanbul’a Dair

Ömrünün ufak bir kısmına şahitlik ettiğim şehrim İstanbul için bir şeyler yapmak...
Daha Fazla Oku

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir